Yolda On Gün – I (Halkidiki)

Başlarken…

İstanbul’dan yola çıkıp, ilk etabı dışında tamamen doğaçlama gerçekleşen bir seyahatten arta kalanlardır anlattığım. Yıllardır uzun süreli motor gezisi yapmak isteyip, türlü sebeplerden gerçekleşememiş, içimizde ukde kalmış bir heyecanın gerçekleşmesidir. Adeta Ayşecik’in Alpella’ya doyması gibi bir mutluluk barındırır içinde, daha net tanılamak gerekirse; kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibidir bizim için. “Yolda On Gün – I (Halkidiki)” okumaya devam et

Kafa…

Yola çıkarsın, biraz kendinle kalmak, biraz da kafandakilerden kaçmak için. Saat sabahın altısı belki de yedisidir. Ama her halükarda günün ilk ışıkları eşlik ediyordur sana. Hele sahil yoluna da çıktıysan bir şekilde, deniz kokusu sarar her yanını. Çekersin ciğerlerine burnunu daha da açarak, sanki depo edebilecekmişsin, sanki tüm havayı içine doldurabilecekmişsin gibi. Sonra, vapur önü buluşması. Kim ya da kimlerle gidilecekse, iskelede verilir ekseri randevular.

“Kafa…” okumaya devam et

Özgür Olmak

Bitmek bilmeyen yoğunluk silsilesi içinde bir haftayı daha devirmek üzereydik. Günlerden Cuma. Geçen hafta mıydı, yoksa bir önceki hafta mıydı en son eve gidip, garajdaki motorumu aküsü bitmesin diye çalıştırdığımda, bilemedim. Zaman öyle hızlı ve öyle boğucu geçiyordu ki, günler, haftalar karışmaya başlamıştı artık. Ama hatırlamam lazımdı. En az on beş günde bir çalıştırmazsam, hem kendime, hem de motoruma ihanet ettiğimi hissediyordum.

“Özgür Olmak” okumaya devam et

Solo İznik

2011 ile yollarımızın ayrılmasının üzerinden yirmi iki gün geçmiş, bir yanda nefes aldırmadan hafta sonları dahi mesai yaptıran işler, diğer yanda gittikçe soğuyan hava; bunalmış, burnundan soluyan pis bir adam…

Kaşlarım hergün biraz daha çatılırken, meteorolojinin verdiği haber bayram sevinci yaşattı bana; “hafta sonu sıcaklık 6 derece olacak.”

“Solo İznik” okumaya devam et

Yaşasınn, ilk şehir dışı gezime çıkıyorum!

Üç aylık motorcu olarak, şehir içinde gezmekten sıkılmıştım. Gönül gitmek, daha uzaklara gitmek istiyordu. Ancak ne izin vardı uzaklara gitmeye (hatırlayınız: eli sopalı Ertuğrul 🙂 ) ne de yeterince tecrübe. Gerçi üç aydır İstanbul içinde oldukça zaman geçirmiştim motorla. Özellikle Beykoz civarında gidilmedik yol, görülmedik köy de kalmamıştı. Kavak’da bol bol balık yenmiş, Poyraz’da titreyerek çay içilmiş, Anadolu Feneri’nde fenerle birlikte gemilere de el sallanmıştı. Riva’da denize taş atılmış, Bozhane, Cumhuriyet, Öğümce, Karakiraz, Şile yolları da viraj viraj ezberlenmişti. Üstelik hava oldukça soğuk olmasına rağmen (Ocak – Mart arası, normal olarak biraz serin oluyormuş, motor üstünde bizzat deneyerek gördüm) yapılmıştı bu geziler.

“Yaşasınn, ilk şehir dışı gezime çıkıyorum!” okumaya devam et

Nasıl Düştüm Ben Bu Yola – II

İçim kıpır kıpır. Artık ehliyetim var, eğitimlerimi aldım. “Haydi, artık motor almalıyım” modundayım. Algıda seçicilik had safhaya ulaşmış, artık nereye gitsem sadece motosikletleri görüyorum. Adeta gözüm dönmüş durumda. Hislerim, bahar aylarında gevşemiş ergen hoppalığındayken, yine beynim devreye giriyor; “ o kadar eğitim aldın, o kadar okudun, araştırdın, motordan önce ne yapacaktın?” Unutmadım elbette, “önce güvenlik” mottosuyla, kılık kıyafet işine giriştim.

“Nasıl Düştüm Ben Bu Yola – II” okumaya devam et

Nasıl Düştüm Ben Bu Yola – I

Ekim ayının ortaları. Yoğun iş temposu biraz olsun rahat vermiş, üstelik daha da iyisi okul bitmiş. Sınavlardan, hocalardan, bitirme tezinden uzak, kuşlar kadar olmasa bile, epeyce “Özgür” bir ruh halindeyim. Tabii bu kadar Özgür’lüğün bünyede ters tepkiye yol açması da pek sürpriz olmadı aslında.

“Nasıl Düştüm Ben Bu Yola – I” okumaya devam et