Romanya ve Bulgaristan – V

Denize Doğru

23 Mayıs 2019 / Perşembe

Peki ama gece kim gelip göz kapaklarıma “eser miktarda” yapıştırıcı sürmüştü? Bildiğim kadarıyla ben yapmamıştım. O halde nasıl olmuştu? Yoksa hemen yan yataktaki Ertuğrul mu bu işi yapmıştı?

Sanmam.

Zira, aldığı siparişleri yetiştirmezse, büyük ceza-i yaptırıma uğrayacak bir fabrikayı andırır sesler çıkartmıştı gece boyu. Ve saat sabahın yedisi olmasına rağmen, siparişler henüz bitmemiş olacak ki, mesai tam kapasite devam ediyordu, yandaki sanayi tesisinde.

Şaka bir yana, sonra anlamaya başladım; yorgunluktu. Üzerimize öyle bir çullanmıştı ki, hem de ağır ağır değil, bir hamlede, pat diye, tüm gücüyle.

Balea Cascada Romania 01
Yağmurdan kalanlar…

Zor oldu ama gece boyu hüküm süren küçük çaplı Nuh Tufanı’nın aksine, tertemiz, pırıl pırıl bir sabaha uyandık. Eğer yağmur sonrası doğanın muhteşem kokusu ve motorlarımızın üzerindeki damlacıklar sufle vermeseydi, uykuda ikimizin de aynı düşü gördüğüne inandıracak kadar güzel bir sabaha.

Mis gibi bir sabah...
Mis gibi bir sabah…

On buçuk civarı yola koyulduk. Normalde bu kadar geçe kalmazdık ama hem yorgunluk etkisi, hem de kahvaltının geç başlaması sebep oldu. İyi de oldu aslında; uzun bir gün bizi bekliyor. Ama sorun yok, zinde ve mutluyuz.

Yukarılardan inmenin etkisi kendini gösteriyor ve vücut ısımız artmaya başladı. Daha çeyrek saat geçmeden kısacık ilk molamızı veriyoruz; içlikler çıksın…

Balea Cascada Romania 03
Isı artıyor…

Balea Cascada Romania 04

Sıra sıra dağlar, bol yeşilli ağaçlar, tertemiz akarsular, sesi huzur veren kuşlardan, asfalt, kamyonlar, trafik ışıkları ve daha bakımlı ama bakımlı olduğunca da donuk ifadeli şehirlere, kasabalara evriliyor yeni manzaramız. Hava da memnun değil anlaşılan durumdan. Bir kapalı, bir açacak gibi ama açmadan.

Fagaraş üzerinden Braşov’a doğru ilerliyoruz. “Aşağıya” indiğimizden bu yana yaklaşık iki saat geride kaldı. Muhtemelen değişimin etkisi; sıkıldık. Braşov’a kadar sabredemeyip, hemen yolumuzun üzerindeki Codlea adlı kasabaya uğruyoruz. Küçücük ama sevimli bir yer. Çölde vaha gibi. Düzenli sokaklarında, göze hoş gelen mimaride binaların arasından geçerek, hızlıca bir tur atıyoruz. O sırada hava da kararını netleştiriyor bir yandan. Ve çok geçmeden ıslatmaya başlıyor, kasabanın sevimli, boş ve temiz sokaklarını. Biz de gözümüze kestirdiğimiz pizzacı sayesinde, midelerimizden gelen sesleri dindiriyoruz. Kasabada daha fazla kalmak isterdik ama yolumuz uzun ve bulutlar da içinde ne varsa döküp, epeyce rahatladılar.

Codlea Romania 01
Codlea
Codlea Romania 02
Codlea
Codlea Romania 03
Kara bulutlar …

Mola sonrası tekrar topladığımız enerjiden midir, yoksa yağmurla birlikte üzerimizdeki kasvetin akıp gitmesinden mi bilinmez, yol çok keyifli bir hal almaya başladı. Hatta o kadar güzelleşti ki, iki tarafımız ağaçlarla kaplı, bol virajlı ve daha sakin bir rotadayız. Tek sıkıntımız önümüzde çok sık yol çalışması olması. Keyifli yolumuz giderek daralmaya, araçlar azalmaya ve ormansı bitki örtüsü sıklaşmaya başladı. Hızımız da iyice düştü. Belli ki ana yolda değiliz. Gökyüzü yine kapkara. Niyeyse inanılmaz mutluyum, Köstence’ye giderken böyle bir yol beklemiyordum belki de. Yat – kalk, manzara, doğa, az trafik…

Paraul Rece Romania 01
Enfes virajlar…

Derken virajlar iyice sıklaşıp, kesinleşmeye başladı. Bir yandan da ha yağdı, ha yağacak. Yerler ıslak ve çoğu viraj içi tıraşlanmış, asfalt yapılacak. İki tarafımızda artık daha sık ağaçlar. Ben mutluluk türküleri söylerken, kulağımdaki ses tam aksi; “Bu şiddette yağmur yetmez, taş yağsın!” Ertuğrul sıkılmıştı. Kendince haklıydı. Çünkü daha çok az ilerlemiştik ve yol şartlarından neredeyse gidemiyorduk. Oysa uzun bir yolumuz vardı ve biz planladığımızın çok ama çok gerisindeydik. Aslında ekibin olumlusu Ertuğrul’dur çoğu zaman. Ama artık nasıl yoruldu ve sıkıldıysa…

Yağmur daha da şiddetlenince, yol üzerinde durulabilecek en uygun yerde (bir dağ otelinin önündeki dik rampada) yağmurluklarımızı giyiyoruz. Üfleye puflaya. Islanmış kıyafetlerin üzerine yağmurluk giymek başlı başına bir eziyet zaten. Garip olan, ben hala mutluyum. Ertuğrul ise, Malaga’da bir arenada, “matadorun hangi böbreğini alsam” diye karar vermeye çalışan boğa adeta!

Yin-Yang gibiyiz 🙂

Sonra anlaşılacaktı ki, tüm ayarları doğru yapılmış olmasına rağmen çevrimdışı yol bulma uygulamamız Here, yine bizi yanıltmıştı. Yıllardır pek çok ülkede bu uygulamayı kullandık ve birkaç istisna dışında çok memnunduk. Ama bu sefer olmadı Here Bey. Seninle yollarımızı tez zamanda ayırıyoruz. (Ayırdık / maps.me uygulamasına geçtik.)

Paraul Rece Romania 02
“Here” Virajları

Yaklaşık iki saat sonunda bu yolu bitirip (73A), esas olmamız gereken ana yola (DN1) bağlanıyoruz. Geçtiğimiz bu yolu o kadar sevdim ki, eğer bir gün yine buralara gelme imkânımız olursa, 73A’yı doya doya, sindire sindire tekrar geçmek isterim.

Anayola bağlandıktan yaklaşık beş kilometre sonra bir benzincide mola veriyoruz. Kahve, yakıt ve çokça da kendimize gelme molası. Yakıt istasyonunda sadece iki genç kız çalışıyor ve tüm işleri onlar yürütüyor. Hatta biz oradayken, kızlardan biri eline eldivenlerini ve üzerine güvenlik montunu giyerek, istasyona yakıt vermek için gelen koca tırdan, boru kalınlığındaki hortumları depoya vidalayarak, yakıt ikmaline başladı. Kadınların böylesine hayatın içinde olması, hele gencecik kızların “pis” sayılabilecek erkek işlerini bile rahatlıkla yapması çok takdirimizi kazandı. Bir yandan da gıptayla baktık. Keşke bizim ülkemizde de kadınlarımız bu kadar çok sayıda ve rahatça iş hayatının her alanına girebilseler…

Lukoil Azuga Romania 01
Mola vakti…
Lukoil Azuga Romania 02
Öncesi
Lukoil Azuga Romania 03
Kahve 😉

Kahve molası iyi geldi. Artık Ertuğrul da sakinledi. Kaputundan dumanlar püskürten bir otomobilin radyatörünün suyla buluşması gibi, petekler mutlu, termostat mutlu, devirdaim mutlu; özetle ben mutlu 🙂

Lukoil Azuga Romania 04
Ve Sonrası 🙂

DN1’e indiğimizden beri bir o yandan, bir bu yandan bize yarenlik eden raylar, nihayet istasyonla buluştu. Yaklaşık on beş kilometre ilerledikten sonra, küçük ama bir o kadar da sevimli kasaba ve yüzümüzü şenlendiren tren istasyonu ile karşılaştık. Trenler oldum olası ilgimi çekmiştir. Ne büyük şans ki, yol arkadaşım da bir tren sever. Durduk, biraz turladık, biraz fotoğraf çektik. Köstence planını çok önceden yapmadığımız için rota üzerindeki duraklara çalışmamıştık açıkçası. O nedenle bu sevimli kasabada çok fazla vakit geçiremedik ama “bir sonraki sefere Sinaia’ya uğranıp, etrafındaki şatolar, kaleler gezilecek ve diğer aktiviteler yapılacak” diye ajandamıza notumuzu almayı da ihmal etmedik. Doğasından mı, demiryolundan mı, o güzel istasyonundan mı, “kardeş, kardeş, hojgeldiniz!” diyen taksici ağabeyden mi, yoksa hepsinden birden mi, bilemiyorum. Ama yine gelmek istediğim çok açık. Seviyorum, neşeli, mutlu, güler yüzlü insanlarla olmayı. Hangi ırktan, hangi dinden ya da gelir düzeyinin ne olduğundan bağımsız. İnsanız ya hepimiz, ne mutlu farkına varanlara…

Sinaia Romania 01
İstasyon

Sinaia Romania 03

Sinaia Romania 02

Sinaia Romania 05

Sinaia Romania 04

Yaklaşık on kilometre ilerledik. Yol kenarı levhalarının bize söylediği; geride bıraktığımız birçoğu gibi, Posada adlı standart bir kasabadan geçmek üzereymişiz. Ancak bu sefer bize küçük bir sürpriz hazırlamış Romanya Karayolları İdaresi; yol çalışması. Ve trafik durdu. Ama ne durmak. Kilometrelerce kuyruk var. Yol gidiş – geliş, karşıyı göremiyoruz. Hem görsek de zaten yabancı yer, kural dışı bir şeyler yapmayalım diyerek, epey bir süre dur kalk gidiyoruz. Durduğumuzda bekleme süreleri o kadar uzun ki, diğer sürücülerle muhabbet etme şansımız bile oluyor. Tabii havadaki sıcağın asfalttan yansıması, araçların egzozları ile ısıyı arttırmak için cömertçe katkıları ve nihayet üzerimizdeki yağmurlukların da büyük çabasıyla, saunaya girmişten beter olduğumuza hiç değinmiyorum bile.

Road Works Romania 04
Yorumsuz :))

Arkamızda kırmızı, eski bir Mercedes minibüs var. Yaşı ilerlemiş bir amcamız kullanıyor. İngilizce bilmiyor ve el kol hareketleriyle anlaşmaya çalışıyoruz. Özetle diyor ki, “bu trafik bitmez geri dönün!”

Road Works Romania 06

Dönmüyoruz elbette. Yolda olmanın türlü cilveleri var ve bu da onlardan biri. Peki ne yapıyoruz, tabiatın ve çevrenin bize sunduğu lezzetleri tadıyoruz. Etrafımızdaki doğayı, şirin mi şirin evleri seyrediyoruz. Bol bol laflıyoruz.

Road Works Romania 01

Road Works Romania 02

Road Works Romania 03

Road Works Romania 05
Bekleyiş…
Road Works Romania 08
Yemyeşil
Road Works Romania 07
Asfalt sıkışık, raylar ise bir o kadar boş…

Bir süre sonra yol genişlemeye başlıyor. Genişleme dedimse, sadece kenardan kaçabilecek kadar bir alan. Bu kadar bekledikten sonra, artık yabancı ellerde değilmişiz gibi geliyor 🙂 Evde hissetmenin rahatlığıyla atıyoruz kendimizi sağa. Daha doğrusu, ben önde olduğum için atlıyorum o boş alana ama Ertuğrul’u ikna etmek pek kolay olmuyor. Çünkü tam sağa çıktığım anda polis ile karşılaşıyorum. Bakışıyoruz, selam verip geçiyorum. Yollar dar ve yan çantalar da geniş olunca sağdan gitmek bir hayli zor oluyor. Ama yine de beklemekten iyidir. Sağolsun, sürücülerin birçoğu da yardımcı oluyor ve eziyete dönüşmeden bu boşlukları kullanabiliyoruz. Her halükarda yol çalışması bizi çok fazla oyaladı. Amacımız gün batmadan kampa yerleşmekti ama bu seyirle olamayacağı çok açık. Varsın, olsun. Daha önce de çok gece kampı kurduk. Yeter ki sağlık olsun, yolda olalım.

Yüz kilometreden biraz fazla yolumuz kaldı. Ama sıcak, soğuk, giyin, soyun, trafik, otoban uğultusu derken bir mola vakti geldi. Akşam yediyi biraz gece, yol kenarındaki park alanlarından birinde sandviç molası veriyoruz. Epey yorulmuş olmalıyız ki, bu sefer normalden daha fazla kalıyoruz molada. Hava da kararmadan ihtiyaçlarımızı giderip, karanlıkta daha dinç olalım niyetindeyiz.

Dinner Break Romania 01
Biraz yayıldık galiba 🙂

Gece karanlığı çöküyor. Otobandayız ama çoğunlukla ışıklandırma yok. Varsa da lambalar yanmıyor. Kâh zifiri bir karanlığın içinden geçiyoruz, kâh yanımızdan hızla geçen tren vagonlarının gürültüsüyle irkiliyoruz. Her yer karanlık ama iyi yanından bakacak olursak, güzel bir serinlikte sürüyoruz. Daha rahatız.

Dinner Break Romania 02
Çekirge hazır…

Dinner Break Romania 03

Köstence, bir kıyı şehri. Ne bekliyorum Köstence’den. Biraz daha modernlik, biraz daha eğlence ve denizin getirdiği o rahatlığı.
Gece saat on bir gibi Köstence merkeze ulaştık. Ve görmemenin imkânsız olduğu o manzara, beklentilerimin nasıl boşa çıkacağını anlatıyordu bağıra bağıra. Gettolarda değil, tam da şehrin merkezindeydik üstelik. Yol kıyılarında çocuk sayılabilecek yaşta! hayat kadınları, spor arabalarıyla caddelerde akrobatik hareketler yapan akılsız yaşam formları, deniz kokusuna rağmen burunların kemiğine işleyen idrar kokusu, belki de evinden daha çok nezarette kalmış bıçkınlar ve daha niceleri…
Karnını doyurmak için başka çaresi olmadığı her halinden belli olan vücut işçileri, bol yıldızlı ve kapısında park edilmiş her biri servet değerinde otomobillerin gölgesinde, daha çok ilgi çekebilmek için abartılmış giyimleri ve makyajlarıyla, pahalı mı pahalı otellerin önünde var olma savaşındalar. Üstelik bir bölgede değil, şehir merkezinin tamamında. En acısı da, çocuk yaştaki çaresiz evlatları yol kenarlarında ve neredeyse anadan üryan halde görmekti sanırım. Gerçekten çok yaralayıcı…

Elbette bir şehri tanımak için daha fazla zaman ayırmak, gündüzünü ve diğer bölgelerini de görmek lazım. Ama ilk intiba çok önemlidir derler ya. Belki de bu yüzden hiç sevmedim, sevemedim Köstence’yi.

Camping S Constanta Romania 01
Camping S – Köstence

Camping S Constanta Romania 02

On bir buçuk civarı kampımıza yerleştik. Nizamiyeden sonra motorlarımızdan inerek, kontaklar ve elbette farlar kapalı halde, motorlarımızı iterek çadırlarımızı kuracağımız alana geldik. Elimizden gelen en az gürültüyü çıkartarak, gerekli kurulumları yaptık. Yaklaşık on üç saat süren yolculuğun ardından güzel bir uykuyu hak etmiş olmalıydık. Vücudumda yolun yorgunluğu, kafamda ise gördüklerim. Bakalım yarın bizi neler bekliyor ama şimdi istirahat vakti.

Balea Cascada to Constanta

Günün Rotası

Özgür Daldaban
2 Haziran 2020

%d blogcu bunu beğendi: