Ağrı Dağı Tırmanışı
Yine yoldayız, yine uzaklara gidiyoruz, Ağrı’ya üstelik. Benim için yıllardır yüksekleri temsil eden, vücudumun sınırlarını biraz daha zorlayacak olan, o dev dağ. Ağrı. Öyle büyük ki, yanında bir kocaman dağ daha var, onun da adı Küçük Ağrı. Hayalim, yukarıdan aşağı bakabilmek, uçan yırtıcıları aşağıda görebilmek.
Ağrı Dağı turlarından biri bu yıl 5-12 Ağustos tarihlerinde gerçekleşti. Tecrübeli rehberlerimiz sayesinde herhangi bir problem yaşanmadan, son derece keyifle ve hafızalarımızda yer edecek bir tırmanış gerçekleştirdik. Ardından Doğubayazıt ve Van’ı gezme imkanı bulduk ki seyahatimize ayrı bir keyif verdi.
Tüm yolculuğumuz boyunca hava şartları tamamen bizden yanaydı. Bir ara 4200 metrede bulunan 2. kamp alanında iken hava bozar gibi oldu ama güneş varlığını eksik etmedi.
Yolculuğumuz boyunca 11 kişiydik, Ağrı Dağı’nda ise aramıza birde Mehmet (aşçı) katıldı ki yemekleri nefisti. Dağ başında o yemekler, diyecek bir şey bulamıyorum.
Sabiha Gökçen Hava Limanı’nda Kadro
5 Ağustos 2006, Cumartesi
Sabiha Gökçen hava limanına varmadan evvel içimiz bir heyecan sardı. Topluca bir servis aracıyla gittik. Kimi tanıdık simalar, kimi yeni dostluklar. Uçuşumuz THY ile Istanbul’dan Van’a, 1 saat 45 dakika sürdü. Ne zaman uçağa binsem aşağıdan görüntü yakalamaya çalışırım. İşte uçuştan birkaç yolcu, bir kaç da coğrafya hali.
Jülide, Muzaffer, Reyhan
Aslı, Tuncay
Kanatlarımız
Bir tuz gölü
Keban
Nemrut Krater Gölü
Van Gölü
Van Gölü
Muradiye Şelalesi
Uçaktan inince bizi bekleyen bir servis aracı ile Doğubayazıt’a doğru yola çıktığımızda ilk durağımız Muradiye Şelalesi oldu. Güldür güldür akan suyun sesi ve serinliği ilk günün ilk heyecanı oluyor. Etrafta biraz fotoğraf çekme ve çay içip manzara seyretme fırsatımız oldu. Ardından akşam üzeri Doğubayazıt’a vardık.
Muradiye Şelalesi
Şelalede yüzen çocuklar
Muradiye Şelalesi
Muradiye Şelalesi
Ağrı Dağı’na bakış
6 Ağustos 2006, Pazar
Tırmanışa başladığımız ilk gün. Uzun ve sıcak bir yürüş parkuruydu. Yolda ara sıra arkamıza baktığımıza, ufak ufak yükselmeğe başladığımızın farkına varıp heyecanımız artmaya başladı. Yolumuz üzerinde yayla olarak kullanılan yerlerin yakınlarından geçerken köylü çocuklar ayran ve patik satıyorlardı.
Bir yandan güneş, bir yandan kuru sıcak derken yükseldikçe ısı da düşmeğe başladı. Mis gibi dağ havası içimizi dolduruyordu vede ufaktan ufaktan yükselen irtifanın etkilerini hissetmeğe başladık. Tırmanma eğimide git gide artmaya başladı.
Ayran satan kız
Bir başka ekibinin kamp alanı
Bazalt kayalar
Yaylada köylülerin çadırları
Yolumuz üzerindeki coğrafya değişimi artık gözle görülmeğe başlandı, toprak yerini git gide kenarları keskin bazalt kayalara bırakmaya başladı.
En nihayet akşam üzeri 3200 metre rakımlı 1. kamp alanına vardık. İşin en güzel yanı bizden önce gelen aşçı Mehmet tarafından kurulan yemek çadırı ve hazırlanan yemekler. Adeta vaha etkisi yaptı üzerimizde.
Yemek çadırında sohbet
Bir tay
Jülide Kabatepe’de
Kuruyan çoraplar
Gün batımını seyreden dağcı
Gün bitti
Gecenin Sessizliği
7 Ağustos 2006, Pazartesi
Bugün yüksek irtifaya uyum sağlamak amacıyla içimizden bir grup 4200 metre rakımlı 2. kamp alanına çıkış yapıp tekrar inmeyi denediler ve başarılı oldular. Ben ve Jülide 2. kamp alanını terk etmeyip, gün içinde dinlendik ve aynı zamanda 3200 metre rakıma uyum sağladık. Elbette birileri kampın güvenliğini sağlamak zorundaydı
Türk Hava Kurumu’na bağlı bir gurup dağcının yaklaşık 4000 metre rakımdan helikopterle birlikte Doğubayazıt’a kadar paraşütle iniş yapmaları seyretmeğe değerdi. Sanki biz de onlarla birlikte süzülürcesine heyecanlandık. Bu esnada dikkatimi çeken bir nokta; helikopterin Doğubayazıt’tan o yüksekliğe tıtmanması yaklaşık 40 dakika sürdü ve dağın etrafında devamlı yatay rotalar çizerek yükseldi.
Sabah Hazırlıkları
THK paraşüt ekibi
Mola
8 Ağustos 2006, Salı
Ve benim için büyük gün geldi, 4200 metre rakıma çıkacağım. Ağrı Dağı’nda ilk tırmanışım olmasından dolayı Ana rehberimiz 2. kamp alanından daha yukarı çıkmamamı tavsiye etti. Artık daha dik tırmanıyoruz. Oksijen ve hava basıncındaki azalma kendini git gide belli etmeğe başladı. Başım devamlı ağrıyor, şakaklarımda zonklama, nabız yükselmesi irtifa aldığımı anlatıyor. Bu yükseklik vücudum için ilk. Daha evvel Kaçkar’da bulunmuştum ama burası daha yüksek. Nabız sayım 100-110 civarında seyrediyor. Kendime uygun bir tempo tutuyorum. Ara sıra dinlenmek için durduğumda manzaranın eşsiz güzelliğini bırakamıyorum, ama tırmanmaya devam etmem gerek.
Ebru
Avusturyalı bir ekip
Küçük Ağrı
4200 m kampına varış
Rotamızın Google’dan görünüşü
Bir ara dinlenirken Avusturyalı bir ekip bizi geçti ama anladığım kadarı ile oldukça idmanlıydılar. Bir yandan sohbet ediyorlar, bir yandan da gayet hızlı bir şekilde yukarı doğru ilerlediler. Kıskançlık genelde pek tanımadığım bir duygudur. Kıskanç insanlardan da hiç hoşlanmam. Ama nedense onlara çelme takıp taa Doğubayazıt’a kadar yuvarlanmalarını seyretmek geldi içimden.
Sanırım yüksek rakım bana dokundu
Vee, bilmem kaç bin st sonra 4200 metredeyim. Yakınlarda buz var. Hava serin, rüzgarlı, kuru. Ama uzaklar gayet güzel görünüyor. Çıkar çıkmaz eşyalarımızı çadırlara yerleştirdik. Yerleştirdik ama açıkçası artık kendimde değilim. Arkadaşlarım hemen yatırdılar beni. Baş ağrısı, hafiften mide bulantısı ve aşırı yorgunluk hissi. Ama asıl hırpalayan nabız yüksekliği ve tansiyon. Ekipte iki adet doktor olmasından dolayı bu konularda rahatız. Şiirsel ismin hatırlayamadığım bir ilaç verdi, yaklaşık 6 saat uyudum, dinlendim. Uyandığımda da vücudum yüksek irtifa ile başedebilir haldeydi. Ama daha yukarı çıkamayacağım belli oldu. Ana rehberimiz “gayet normal bir durum, bu yıl olmaz, seneye söz beraber çıkacağız” diye beni teselli etti. Ben de manzaranın tadını çıkartmaya başladım.
Bu arada bazı notlar; 4200 metre kampının düz alanı çok dar, yüzey aşırı taşlı. Toprak yok. Tamamen volkanik bazalt dolu. Yürümek bile zor. Kalabalık, hatta çok kalabalık, yer yok. O sırada günde 70 -80 kişilik değişim oluyormuş.
4200 m den uzaklara bakış
Akşam yemeğinden sonra tüm grup dinlenmeye çekildi. Gece saat 01:00 civarı zirve yolcuları buzda yürüyüş kramponları ile beraber tırmanmaya başladılar. Plan gereği zirve yapıp, ardından mola vermeden 4200 metreye inip bizimle beraber 3200 m kampına ineceklerdi.
9 Ağustos 2006, Çarşamba
Öğlene doğru Muzaffer, Şiirsel, Erem, Hasan Hüseyin, Ebru, Aslı, Tuncay ve ana rehberimiz herhangi bir problem olmadan sağlıklı ve de çok yorgun vaziyette yanımıza geldiler. İşte bu esnada halleri görülmeğe değerdi. Yorgunluktan bitkin, ama bir o kadar da keyifli ve mutluydular.
Muzaffer
Şiirsel
Hasan, Şiirsel, Muzaffer
Öğlen yemeği ve bir miktar dinlenme sonrasında zirveden gelenler ile beraber yeniden inişe geçip akşam üzeri 3200 m kampına geri döndük.
Hepimiz yorgunduk, hepimiz mutluyduk, hepimiz birer zafer kazanmıştık.
10 Ağustos 2006, Perşembe
Sabah erkenden kalkıp, hem kahvaltı, hem hazırlık, hem de bir gün öncesinin kritiğini yaptık. Mümkün olduğunca çabuk bir şekilde 3200 m kampından ayrıldık.
Büyük Ağrı Dağı’nı arkamızda bırakarak, aşağı doğru ilerledik. Yolumuza çıkan çocuklar, yeniden kent yaşamına yaklaştığımızı haber veriyordu. Ara sıra arkamızı dönüp Ağrı’yı seyretmek, insana haz veriyordu.
Ağrı Dağı hatırası
Ağrı’dan inince seyahatimizin ikinci kısmı başlıyor.
Devamı ;