Bu yıl Haziran aynın son haftası gerçekleştirdiğimiz Melikler Yaylası gezimiz, bize o güzel coğrafyada yeniden teker çevirmek için dayanılmaz istek bırakmıştı. Bu sefer Isparta’dan daha aşağıya, Akdeniz’e kadar ilerleyip, sonrasında yine harika bir Toros geçişi ile evlerimize döndük. Beraberinde sonbaharın kendine has ışığı sayesinde yakaladığımız muhteşem manzara fotoğrafları, yeni kazanılan dostluklar ile. İşte Eylülde Toroslar’ın bize yaşattıkları…
25 Eylül sabahı Orhan ile Yalova’da İDO iskelesinin önündeki otobüs duraklarında buluştuk. Günün ilk esprisi bizi polis zanneden bir araç sürücüsünün kibarca “memur bey, filanca parkı arıyoruz, nasıl gideriz biliyor musunuz?” sorusu oldu. Bundan dolayı ilerleyen günlerde birbirimize “memur bey” diye hitap ettik.

Hava tam “yol havası”, güneşli ve serin. İlk molamızı Güney Karakolu mevkiinde, manzarası hoş bir kenarda, bir ayva ağacının gölgesinde verdik. Yolculuğumuzun ilk kahvelerimizi yudumlarken, bir yandan da yolda olmanın heyecanını yaşamaktaydık. Oradan ayrılırken tabiatın bize hediyesi o kıymetli ağaçtan bir adet ayvayı da yanımız aldık.
Rotamız; Bursa – İnegöl – Bozüyük – Kütahya – Afyon – Isparta. İnegöl’den geçerken mobilya ve ahşap fabrikalarının oluşturduğu hava kirliliği belkide havanın rüzgarsız olması sebebi ile genzimizi ve gözümüzü yaktı, üzerine sabah trafiği de eklenince, o bölgede sürüş hayli sıkıcı oldu. Bozüyük’e yaklaştıkça hava temizlendi.
ikinci molamızı geçen turda olduğu gibi Kütahya’da Sera AVM’nin bahçesinde verdik. Marketten aldığımız yoğurt, yanımızda taşıdığımız müsli ile birleşince, üzerine de termostan birer kahve, bize iyi geldi.
Günün son durağı kıymetli teyzemiz Nevin Aydemir’in güler yüzü ile açtığı sevgi dolu evi oldu elbette.


26 Eylül sabahı harika bir kahvaltı ve özlem dolu sohbet sonrasında Isparta’da bulunan Gölcük Gölü’ne uğramak istedik. Kentin hemen yanında olduğu için 20 dk içinde vardık.

37.729625102038945, 30.494863063618688
Gölcük Gölü Isparta merkezine 8 km uzaklıkta, volkanik yapıda ve denizden 1.340 m yüksekliktedir. Ortalama çapı 1.5 km, derinliği 32 m civarındaki bu göl, dibinden çıkan kaynaklar ve yağmur suları ile beslenir.
Alandaki doğal bitki örtüsü; Kızılçam, karaçam, akasya, meşe, sedir, akçakesme, tespih çalısı, katırtırnağı, laden, ve geven gibi unsurlardan oluşturur. Memeli hayvanlardan; Yaban domuzu, tilki, tavşan, yılan, porsuk, ağaç sincabı. Kuş türlerinden; Keklik, çulluk, karga, şahin, su kuşlarından ise yeşilbaş ve sakarmeke yaşamaktadır.
1991 yılında tabiat parkı olarak tescil edilmiştir.








Birkaç saatlik gezintiden sonra yolun kalan kısmı için enerji toplamak eve döndük. Akşamında şehir dışında olan kuzenimiz ve eşi döndüklerine ailemiz tamamlanmış oldu. Sofra sohbetlerimiz, gülüşmeler ve elbette artık yanımızda olmasa da kalbimizde yaşayan en yakınlarımızı yad ettiğimiz, unutulmaz bir geceydi bizi için.


27 Eylül sabahı ailecek yaptığımız kahvaltı sonrasında yola koyulduk. Heyecanlıyız, çünkü turumuzun asıl kısmı şimdi başlıyor, bugün Torosları aşacağız.
Rotamızı şöyle; Eğirdir, Kırıntı Köyü, Karadiken, Sağrak, Kuzca, İbişler, Kesme, Yeşilbağ, Çaltepe, Selge, Köprülü Kanyon Milli Parkı.
Eğirdir’de durmadan Kovada Gölü kıyısındaki Kırıntı Köyü’ne doğru yol aldık. Yol boyunca sağlı sollu elma bahçeleri, mis gibi temiz hava, masmavi gökyüzü bize adeta “yola hoş geldiniz” diyordu.

İlerlediğimiz bu bölge “Boğazova” olarak adlandırılır ve elması ünlüdür. 940 m rakımlı Eğirdir ve Kovada gölleri arasında kuzey-güney istikametinde uzanan, yaklaşık 2.5 km genişliğinde ve 25 km uzunluğunda bir vadidir burası. Etrafındaki yüksek dağlardan akan suların getirdiği mineralli su ile ıslanan toprağı ve göllerden buharlaşma sebebi ile yumuşayan havası, bölgeye İç Anadolu’nun karasal iklimi ile Akdeniz iklimi arasında “geçiş iklimi” yaşanması sağlar. Kısaca buradaki elma bahçelerinin havası, suyu, toprağı kendine hastır, dallardan toplanan elmaların tadıda çok lezzetlidir.


Sevgili babamız rahmetli Murat Ortaç’ın 1963-65 yıllarında yedek subaylığını köy öğretmeni olarak yaptığı bu köye yıllar öncesinde birkaç kez uğramıştım ancak kardeşim ilk kez geliyor.

1960’lı yıllarda evleri çıra ile aydınlanan bir köyün bugün böylesine güzel bir yerleşim ve yaşam bölgesi haline gelmiş olması çok hoş. Bizden önceki kuşakların bir ömür kalkınma ve gelişme azmi ile çalışıp, çabalayıp, devlete ve millete kazandırdıkları, o emekler, göz ardı edilmemeli. Biriktirmek, inşa etmek zordur, satmak ise en kolayı.
Kovada Gölü Milli Parkı bünyesinde hazırlanan dinlenme bölgesinde bir kahve molası verdik. Muhteşem çınar ağaçlarının gölgesi, Kovada Gölü ve etrafındaki tepelerin dağların manzarası, içtiğimiz kahvenin tadını daha da pekiştirdi adeta. O anların sükuneti, dinginliği unutulacak gibi değil.








Virajlı, sakin yollarda ilerlemeye devam ediyoruz. Karadiken ve Sağrak’ı geçince yolun sağından geriye doğru Adada antik kenti kalıntılarını görmek için sapıyoruz. Dağlık bir bölgede kurulduğu için hayli sağlam kalmış olan, yaklaşık 2.200 yıllık kentin günümüze kadar gelmiş kalıntıları arasında dolaşmak heyecan vericiydi.
Not: Adada Antik Kenti için detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Yalova’dan buraya kadar, bitmeyen maden çalışmaları ile karşı karşıyayız, her ücra yerden bir kamyon , hemen her manzara noktasından kazılmakta olan canım tepeleri görmek mümkün. Hatta görmemek mümkün değil ne yazık ki.








Yol boyunca harika manzaralar eşliğinde kimi kısa kahve ve yemek molaları ile ilerledik. Tüm bu güzelliklerin yanında kurumuş dereler, boş akarsu yataklarını görmek insanı üzüyor. Coğrafyamız kuruyor, çölleşiyor. Uzak değil, 3-5 yıl, belki daha kısa zamanda su sıkıntısının boyutu değişecek, tarım, hatta içme suyuna ulaşmak bile zorlaşacak. Bilim insanları yıllardır gelmekte olan tabiat felaketlerini anlatıyor, ne yazık ki tatmin edici tedbirler görmüyoruz. Hem tabiata, hem de bizden sonraki nesillere, yaşam kaynaklarını tüketmekte olduğumuz için çok borçlanıyoruz.
Çeşitli düşünce ve duygular eşliğinde artık batmaya başlayan güneşin yarattığı ışık ve renk güzelliklerini seyredek Köprülü Kanyon’a vardık.








Not: Isparta-Köprülü Kanyon Milli Parkı rotamıza buradan ulaşabilirsiniz.
Hava henüz tam kararmadan Köprüçay’a vardığımız için konaklama maksatıyla biraz dolaşıp, sorup soruşturacak zamanımız oldu. Bir restoran sahibesi hanımdan öğrendiğim Gökçesu Camping’i arayıp bulduk. Kamp sahibi sıcak bir şekilde bizimle ilgilendi, akarsu yanında yer verdi. Hızlıca mıntıka temizliği ve çadırları kurduktan sonra günün yorgunluğunu bahane edip, hazır yemekde karar kıldık. Kampın içinde bir restoran var, yaprakta pişirilmiş alabalık yemeğini kesinlikle tavsiye ederiz. Anlatılmaz, yenir.
Hayatta bazı anlar, günler unutulmaz ya, onu yeniden yaşamak isteriz, yaşayamayacak durumda olduğumuzda ise fotoğraflarına bakar anımsarız, sohbetlerimizde yeniden anlatırız, yüzümüzde gülümseme olur… İşte bugün, öyle yaşandı; Keyifli, anlamlı, özel, unutulmaz.
Yorgun bedenlerimizi yıldızların altında, şırıl şırıl akan akarsuyun yanındaki çadırlarımıza serdik, bir sonraki gün gideceğimiz yeri düşünmeye bile fırsat olmadan uykuya daldık.


Bugün yola çıkışımızın dördüncü günü, 28 Eylül 2021, Salı. Köprüçay’ın coşkulu sesine eşlik eden kuşların cıvıltıları ile uyandık. Bir de kampın tavuklarının başındaki gür sesli horozu da unutmamak gerek. Sanırım geç uyanan misafirden hoşlanmıyor.
Akşam yemek yediğimiz restoranda bu sefer kahvaltı yaptık. Işıl ışıl sabahın erken saatlerinde lezzetli çay eşliğinde karnımızı doyururken bir yandan da rotamızı çalıştık.







Gökçesu Camping ve Rafting kamp işletmesini tavsiye ederiz, akarsu kenarında olup da sivrisinek bulunmayan, derli toplu bir yer. İritbat için burayı tıklayınız.
Kamptan ayrılıca kimi yol inşaatı, kimi toprak yüzeyli ama trafiği bol ve dar yoldan Serik yakınlarında Mersin-Antalya yoluna indik. Asıl ızdırap burada başlıyor. Yoğun ve hızlı akan düzensiz trafik Antalya’yı geçene kadar bezdirdi, en nihayetinde Beldibi hizasında rahatladık. İstikametimiz Lazona Camping, Adrasan.

Youtube’da sevgili Erkin Yeşil’in Deneme Tahtası kanalını devamlı takip ediyorum. Kendisinin Covid-19 sebepli pandemi yasakları boyunca tam zamanlı yaşadığı ve meth ettiği bu işletmede bir gece kalmayı planlamıştık. Kampa varınca sahibi Kadir Sarı bey güler yüzü ve samimi davranışıyla karşıladı. Üç-beş dakikalık sohbetten sonra da bizi kabul etti.
Kadir bey mevsim itibarı ile kampın sakin olmasından dolayı, çadırlarımız için bize zeytin ağaçlarının dibinde, tavukların arasında, motosikletlerimizin yanında ve kocaman masası olan harika bir köşeyi önerdi. Kamp alanı içinde hemen her konaklama noktasına çok yakın konumlanmış elektrik prizleri bulunmasına rağmen, Orhan’ın ve benim çokca elektrikli cihaza sahip olduğumuzu fark edip, masamıza çoklu prizi olan uzatma kordonu getirmesini unutmayacağız.
Hızlıca kurduk çadırlarımızı, yerleştik ve güneşi Adrasan’ın nefis denizinde yüzerken batırdık.

Takvim 29 Eylül’ü gösteriyor, yolculuğumuzun beşinci gündeyiz bu sabah. Uyanınca mis gibi filtre kahve içip, sallana sallana, acele etmeden kahvaltı hazırlayıp güne başlıyoruz. Planımıza göre bugün yeniden yola çıkmamız gerek. Fakat, akşam gördüğümüz deniz, gece kampın nefis havası, sabah etrafımıza da bakınca fark ettiğimiz ortam… Evet, planlar gerçekten bozlulmak içinmiş 🙂 Gidilmez buradan deyip kalıyoruz.










Kadir bey bizi Adrasan sahilinin yakınlarında bir koya götürdü ki, burada yüzerken çocukluğumuzdaki deniz keyfini yeniden yaşadık.
Mevsim itibarı ile aşırı sıcak havaların bitmiş ve ortamın sakin olması, kampın temizliği, derli toplu oluşu…
Biz burayı çok sevdik!
En nihayetinde bir gece için geldik, üç gece kaldık. Haliyle dönüş için Fethiye Babadağ rotasını revize edip, Kadir beyin önerdiği Finike üzerinden kuzeye doğru ilerlemeyi tercih ettik.

29 Eylül 2021, Lazona Camping, Adrasan
Not: Lazona Camping irtibat bilglerine buradan ulaşabilirsiniz.

1 Ekim sabahı dönüşe geçtik. Finike-Elmalı yolu sakin, sürmekten keyif alacağınız bir Anadolu yolu, yer yer çok serin, trafiği aşırı değil, aşmanızı tavsiye ederiz. Buradan ilerleyip Uşak’da bir gece konakladık, sonraki gün de Yalova istikametinden evlerimize sağlimen vardık.
Adrasan-Uşak rotamıza buradan, Uşak-Yalova rotamıza ise buradan ulaşabilirsiniz.

Herocanlar (Çelebi ve Snowball), yine akıcı ve dertsiz yol arkadaşlığı sergilediler. Asfaltta, virajda, toprakta, çakılda, hiç falso vermeden, trafikte geri kalmadan, güvenli, keyifli sürüş yaşattılar.
Bu yolculuktaki yük dağılımını yan çantalar vasıtasıyla daha düzgün hazırladık. Elimizde mevcut bulunan Kappa K21 ve Givi E22 plastik çantalar hacim olarak kafi geldi ancak, önümüzdeki zaman içinde kumaş yapı ile değiştireceğiz. Özellikle off-road rotalarda şayet makineleri yatırırsak, kırılmaları söz konusu olmadığından, soft çanta elbette daha avantajlı olacaktır.
Yolculuğumuzun bana ait istatistik bilgileri şu şekildedir;
Başlangıç km: 8.492
Bitiş km: 10.305
Toplam sürüş: 1.813 km
Harcanan yakıt: 48,55 lt
Ortalama yakıt tüketimi: 2,7 lt/100 km
Yola çıkmadan önce, rota hazırlıklarımız için faydalandığımız TOROSLAR – Yörüklerin İzinde Yükseğe isimli kıymetli eseri için sayın Günalp Kocakanat‘a, emekleri ve çabaları için teşekkürü borç biliriz. Okuyucusundan talep ettiği gibi, kitabı “yollarda eskitiyoruz”.
Bilgi : To The Top / TOROSLAR’DA YÜKSEĞE
Keyifle yola çıktık, Toros Dağları’nın eşsiz güzelliklerinde teker çevirdik, güzel insanlar ile tanıştık, sağlimen evlerimize döndük. İşte en güzel seyyahat.
Sevgiyle yolda olun; Yolda Hayat Var!
Ertuğrul Ortaç
7 Aralık 2021