İlk kez bir doğa yürüyüşü yapmaya karar vermişsindir. Videolar seyredersin, kitaplar alır okursun, tecrübeli insanlardan birşeyler öğrenmeye çalışırsın, bütçen yettiğince sana uygun olan ekipmanları alır hazırlarsın…
Bir tarih belirlersin, bir güzergah,açarsın önüne haritayı başlarsın not almaya; yol ne kadar, kaç saatte yürürüm, kaç mola veririm, ne yerim ne içerim, çantam kaç kilo oldu, hava durumu nedir, ya yağmur yağarsa, ayağımı burkar ya da düşersem, acil durumda aranacakların telefonları….
Ve o gün gelir çatar, artık sırtında çantan o meşhur “Başlangıç” tabelasının önündesindir. Hemen bir “selfie”… Biraz bir şeyler atıştırıp suyunu yudumladıktan sonra “YOL”a başlarsın.
Bir süre sonra o patika yol gittikçe dikleşmeye, zemin taşlarla dolmaya, çantan da gittikçe ağırlaşmaya başlar. Ve farkedersin ki en önemli şeyi hesaplarına, notlarına dahil etmeyi unutmuşsun: SEN’i…
Yürüyüp yol adıkça “SEN” ile konuşmaya başlarsın. “Hiç düşündüğüm, hesapladığım gibi değilmiş. Gerçekten gücüm yetecek mi?” dersin, “O” sana birkaç kilometre daha yürütür. Doğa öyle anlarda öyle güzel sürprizler çıkarır ki karşına, devam ettiğin için O’na teşekkür edersin.
“Çalıların arasından bir çıtırtı mı geldi, bir hayvan benimi takip ediyor?”der korkarsın, O sana birkaç kilometre daha yürütür.
An gelir sırt çantanı yere bırakmış, başını ellerinin arasına almış oturur bulursun kendini, “Benim burada ne işim var?” dersin. O seni ayağa kaldırır, hedefine ulaştırır. İşte o zaman farkedersin ki YOL’u SEN tamamlamışsındır. Kendine sarılıp bu başarıyı kutlarsın.
YOL’a çıkarken; çantanıza, cebinize koyun ya da boynunuza asın ama mutlaka önce kendinizi yanınıza alın. O sizi istediğiniz yere götürecektir.
Levent Çelikbaş
17 Mayıs 2020