Kategori: Motosiklet ve Hayat Üzerine
Hayata dair sorular, yaşanmışlıklar, fark edilenler… Niçin ikiteker?
Motosikletlerim ve Ben – III
Bu yazı serisinin ilk iki bölümünde toplam 9 motosikletim ve onlarla yaşadıklarımı anlatmıştım. Nihayet üçüncü ve “şimdilik” son kısıma geldik. Elbette belli olmaz, hevesler, meraklar bitmiyor, belki ileride bir kaç sayfa daha ekleyecek kadar motosiklet değiştirme şansım, ihtiyacım veya imkanım olabilir. Olmayabilir de ve bu kötü birşey değil. Ama kendim için bu hakkımı saklı tutarım.
Şimdi şu beş motosikletimi daha anlatmak istiyorum;
Vespa GTS250ie, 2013
Aprillia Sacarabeo 200, 2014
Yamaha XT660Z Ténéré, 2015
Suzuki Address 110, 2016
2015 Yamaha YBR125 ESD, 2017
Motosikletlerim ve Ben – II
Bir önceki yazımda ilk beş motosikletimi kullandığım süreçten, yaşadığım “ilkler” den bahsetmiştim. Bu yazımda ise sonraki dört motosiklet ve onların getirdikleri var…
Kayıp Şarkı
Yıl 1980.
Eylül ayı başında ailecek yaz tatili için güneye inmiştik, Side’nin Sorgun bölgesine kadar ilerledik. Otomobilimiz 1967 model Volkswagen 1300 Kaplumbağa, rengi beyaz, üzerinde eşyaların iple bağlandığı port bagaj, içinde kardeşim, annem, babam, ben ve her yere tıkıştırılmış bilumum birşeyler. Tencere, tüp, çaydanlık, kıyafet, mangal vs vs… Her çukurda ayrı ses, ama çok heyecanlıyız, uzaklara gidiyoruz, denize gireceğiz, farklı yerler göreceğiz…
Motosikletlerim ve Ben – I
2003 yılından bu yana motosiklet sürmekteyim. Onları ve sürdüğüm yıllarımı düşündüğümde zaman içinde bir yolculuğa çıktım adeta. Nice kilometreler, köyler, kasabalar, kentler, ülkeler, yağmurlar, güzel havalar… Nice dağlar, ovalar… Dostlar… Her birinin hayatımda farklı ve önemli yeri vardır.
Bugün, hepsi bir araya gelince bir bütünün önemli parçasını oluşturmakta.
Yolda Hayat Var
Nedense, yıllardır yapabilmiş olduğum tüm yolculuklar öncesinde yaşadığım uzun sürmüş hastalıklarım vardır. Durağan yaşanan, sıradan günlerin sonucu olarak ortaya çıkar. Basit bir grip bile geçmek bilmez. Şöyle de diyebilirim aslında; durağan olmak vücudumda geçmek bilmeyen hastalıklar yaratmakta.
Bugün aklıma Pablo Neruda’nın o nefis şiiri geldi, hani şöyle başlayan;
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler…
Haller
Hani bazen güne kötü uyanır ya insan, üzerinden tren geçmiş gibi. Hele bir de mevsimlerden kış ve dışarıda da kapkara bir hava varsa…
İşte ben de böyle uyanıyorum bir süredir her güne. Sebebi çok…
Fedakaptan
Sevgili arkadaşım Ahmet Durmaz ile teknelere çok meraklıydık. Ortaokulu birlikte okumuştuk, sonrasında ben Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi’ne, o da Kabataş Erkek Lisesi’ne kayıt olmuştuk.
Kafa…
Yola çıkarsın, biraz kendinle kalmak, biraz da kafandakilerden kaçmak için. Saat sabahın altısı belki de yedisidir. Ama her halükarda günün ilk ışıkları eşlik ediyordur sana. Hele sahil yoluna da çıktıysan bir şekilde, deniz kokusu sarar her yanını. Çekersin ciğerlerine burnunu daha da açarak, sanki depo edebilecekmişsin, sanki tüm havayı içine doldurabilecekmişsin gibi. Sonra, vapur önü buluşması. Kim ya da kimlerle gidilecekse, iskelede verilir ekseri randevular.
Özgür Olmak
Bitmek bilmeyen yoğunluk silsilesi içinde bir haftayı daha devirmek üzereydik. Günlerden Cuma. Geçen hafta mıydı, yoksa bir önceki hafta mıydı en son eve gidip, garajdaki motorumu aküsü bitmesin diye çalıştırdığımda, bilemedim. Zaman öyle hızlı ve öyle boğucu geçiyordu ki, günler, haftalar karışmaya başlamıştı artık. Ama hatırlamam lazımdı. En az on beş günde bir çalıştırmazsam, hem kendime, hem de motoruma ihanet ettiğimi hissediyordum.